Eve geri dönmenin de artık bir yolu kalmadı

Büşra Dündar
Neden Türkiye’deyim?
3 min readMay 10, 2017

--

Fotoğrafı Çeken: Ferdi Ferhat Özsoy

“Sarf ettiği her bir kelimenin duygusu vardı. Cümleleri arasında verdiği her bir molada kelimeleri daha büyük bir anlam kazandı.” — Büşra Dündar

O’nun Hikayesi

“En komik şakaların şehri”. Suriye’deki diğer şehirler bizi böyle tanımlar. Ama ne yazık ki artık şehirden eser yok. Evimi ve tüm mahallemi yitirdim, eve geri dönmenin de artık bir yolu kalmadı. Mahallemi hiç unutamam çünkü benim için bir mahalleden çok daha fazlasıydı. Birlikte zaman geçirmekten hoşlandığım insanların anılarıyla doluydu. İçinde bulunmaktan mutlu olduğum yerdi. Taşlar bile yaşıyorlarmış gibi hissettirirdi. Sokaklarda yalnız yürüdüğün bazı zamanlarda bile yalnız değilmişsin gibi olurdu. 1,5 milyonluk nüfusu ile Homs, büyük bir şehir sayılmazdı. Birbirini sürekli gözeten büyük ve güçlü bir aile gibiydik. 2011 yılına kadar herkes, dinini ve inancını barış ortamı içinde yaşayabiliyordu. İşte bu hissiyatı özledim. İnsanların anlamadığı şey, evini kaybetmenin yalnızca o bölgeyi kaybetmek olmadığı. Hislerimiz, yeniden inşa edilebilecek bir binanın varlığından daha derin. Çocukluğunuzdan beri aklınızda ve kalbinizde oluşan küçük detaylar ile arkadaş, aile ve anılarınızı yeniden inşa etmek mümkün değil. Tüm bu şeyleri bir araya getirmemin imkansızlığı gerçeği, her gün kalbimi bıçaklıyor sanki. Kendimi annesini kaybetmiş bir çocuk gibi hissediyorum. Ailenden, arkadaşlarından ve şehrinden ayrılmak hiç kolay değil. Onlarla yeniden buluşup buluşamayacağını bilemiyorsun. Ayrıldığımda erkek kardeşime, onu bir dahaki yaz göreceğimi söylemiştim. Yapamayacağımı biliyordum ama yalan söylemek zorundaydım. En kötü his ise annemi ağlarken görmekti. Diğer iki erkek kardeşime öncesinden veda etmiş olan ebeveynlerime ve kız kardeşime nasıl hoşça kal diyeceğimi bilmiyordum.

Fotoğrafı Çeken: Ferdi Ferhat Özsoy

50li yaşlarında olan anne ve babamı yalnız bırakmak fazlasıyla zordu. Aynı zamanda ardımda bıraktığım arkadaşlarım da vardı ve bu da gerçekten zor bir durumdu. Ama mezuniyetten sonra askere gidip Suriyeli kardeşlerimi öldürmemin istenmesi gerçeği, ayrılık fikriyle yüzleşmemi gerektirdi. Önce Lübnan’a uçup sonra İstanbul’a geçtim. Ülkeden ayrılmak kolay olmadı. Tutuklanmayı başarmadan 10 tane askeri kontrol noktasından nasıl geçebilirdim? Yalan söyleyip her geçiş için para vermek zorundaydım. Bu şekilde 2 saatlik yolculuk 16 saate uzadı. Lübnan’a ilk adım attığımda hissettiklerimi hayal edemezsiniz. Hayatta kaldığım için inanılmaz mutluydum. Hemen ardından gerçek yüzüme çarptı. Ailemden ayrılmıştım…

İstanbul’a geldiğimde ise kimseyi tanımıyordum. Ümraniye’de bana bir oda vermeyi öneren bir çocukla tanıştım, ama hala arkadaşsız ve Türkçesiz’dim. Herhangi bir iş bulmam gerekiyordu. Bir elektrik mühendisiydim ve halihazırda online pazarlamada lisans eğitimi alıp satıcı olarak bir elektronik mağazasında çalışıyordum.

İstanbul bana kendime nasıl bağımlı kalacağımı öğretti. Türkçe öğrendim. Bir gün yenilenebilir enerji üstüne yüksek lisans yapmayı ümit ediyorum. Ve ardından da kendi işimi kurmak tabi. Dürüstçe konuşmak gerekirse Türkiye’den ayrılmak zorunda kalacağım. Zaten kendimi de bunun için hazırlıyorum. Türkiye’de hoş karşılanmadığı anladığım pek çok olay yaşadım. Bir keresinde biri evime zorla girmişti. Polis geldiğinde benim Suriyeli olduğumu biliyordu. Umursamayıp hemen gittiler. Ve bir keresinde de bir iş mülakatında, işe kabul edildikten sonra, Suriyeli olduğumu öğrenip “Burada mültecileri istemiyoruz!” demişlerdi.

--

--