Dans ederken hiçbir şey düşünmüyordum. Ne savaş ne de gelecek kaygısı…

Büşra Dündar
Neden Türkiye’deyim?
4 min readDec 12, 2017

--

Resmi Çeken: Ferdi Ferhat Özsoy

Hissettiklerini yapmaya devam et. — Büşra Dündar

O’nun Hikayesi

Babam turizmci olduğu için savaştan önce de Türkiye’ye ailemle birlikte sürekli gidip geliyorduk. Buradaki hayatı iyi biliyorduk. O yüzden burada yaşamaya alışmamız çok zor olmadı. Savaş başladığında uzun süreceğini düşünmemiştik. Bir ay, en fazla iki ay sürer ve biter diyorduk. Bu başlangıç sürecinde tatil yapalım diyerek İstanbul’a geldik. Bir ay İstanbul’da bir otelde kaldık. Tatil yapıp, bütün paramızı harcıyorduk. İstanbul’dan sonra Mersin’e arkadaşlarımızın yanına gittik ve bir sene içinde bu şekilde farklı şehirlerde bir iki ay kalarak yaşadık. O sene boyunca sadece turist olarak para harcadık. Bu arada gelen bir para yoktu. Suriye’deki işimiz turizmdi ve savaş başladığı anda ülkede turizm bitmişti. Restoranımız da vardı ama o da eskisi gibi iş yapmıyordu. Suriye’de maddi olarak çok iyi durumdayken, burada cebimizdeki bütün para bitmişti. Babam daha sonra İskenderun’a taşınmaya karar verdi ve oradan bir ev aldı. İskenderun ucuz bir şehirdi. Turist olarak otellerde yaşayıp çok para harcadığımız dönem bitmişti artık. Dokuz ay İskenderun’da normal bir hayat sürdük.

Ben İskenderun’daki hayattan çok sıkılmıştım. Aileme; “ ister gelin, ister gelmeyin ama ben İstanbul’a gidiyorum” dedim ve oradan ayrıldım, İstanbul’a geldim. İlk başta amacım vize alıp Almanya’ya gitmekti. Ancak babamın İstanbul’da şirketi olan bir arkadaşı, Türkçeyi çok iyi konuştuğum ve İngilizce bilgim de olduğu için bunu burada değerlendirmemi söyledi. Beni, birlikte çok iyi işler yapacağımızı söyleyerek işe aldı. Gerçekten de o dönemde rehber olarak çalıştım ve iyi iş yaptık. Bir ay sonra ailem de sıkılıp İstanbul’a geldi ama Suriye’deki işlerden yeterli para gelmiyordu. Çünkü orada babamın işlerini yürütmeye devam eden kuzenim bizi dolandırmıştı. Ayrıca babam ve kardeşim burada Türkçeyi öğrenmede de sıkıntı yaşıyorlardı. Annem Türk kökenli olduğu için az da olsa konuşuyordu ama kardeşimle babam kursa bile gitmelerine rağmen bir türlü dili sevip öğrenemediler. Böylece İstanbul’daki bir senenin sonunda Suriye’ye geri dönmeye karar verdiler.

Ailem, Halep’te güvenli bir muhitten ev aldı ve orada yaşamaya başladı. Bu “güvenli” muhit, şehrin diğer yerlerine kıyasla daha güvenliydi tabi. Arada yanlışlıkla bu bölgeye de bomba düştüğü oluyordu. Bir keresinde evimizden üç bina öteye bomba düşmüş, bina komple yıkılmış ve altı kişi hayatını kaybetmişti. Son altı aydır durumlar biraz daha düzeldi diyebilirim. Ancak şu da bir gerçek ki orada paran olduğu sürece yaşayabiliyorsun, paran olmadığında ölüyorsun. Ailem Suriye’ye döndüğünden beri, yani son bir senedir burada yalnız yaşıyorum. Ben de geri dönmek istiyorum ancak bazı sıkıntılar var dönmeme engel olan. Orada kendi işlerimiz ve iyi bir hayatımız vardı. Bir yere gittiğim zaman önüne çayı kahvesi gelen kişi benken, burada çay kahve götüren kişi ben oldum. Bu durumun beni sıkmasına rağmen oraya döndüğümde de bir süre sonra sıkılacağımı biliyorum. Çünkü İstanbul’a bir kere alıştıktan sonra başka yerde yaşamak zor oldu. İstanbul 7/24 her şeyi bulabileceğin, sürekli canlı bir şehir ve bence dünyanın en güzel yeri. Bunun dışında, Halep’te insanlar da çok değişti artık. Altı sene savaşla yaşayan biriyle ne kadar normal bir konuda konuşabilirsin ki? Savaş hali insanları değiştirdi, daha kendini düşünen bireyler haline getirdi. Önceden birbirine bağlılık vardı. Mesela bir kere evlenirsin ve bu bağ ömür boyu kopmaz, boşanmalar, ayrılıklar olmazdı. Belki kültürden belki de dinin gerektirdiklerinden kaynaklı bilemiyorum ama sonuç olarak insanlar birbirine bağlıydı ve birbirlerini düşünürlerdi. Artık öyle değil. Aslında buraya gelen Suriyeliler de değişiyor, kimse eskisi gibi kalamıyor.

Resmi Çeken: Ferdi Ferhat Özsoy

Kimi buradaki farklı hayatın, kültürün etkisiyle kimi de savaş anılarından dolayı… Ben de başlarda biraz zorlandım. Bir senemi aldı alışma süreci. Sonra dili öğrendikçe, etrafımda sürekli Türkler olmaya başladıkça kendimi Suriyeli değil, Türk gibi hissetmeye başladım. Günlük hayatımda bile Arapça çok sık konuşmuyorum, genelde Türkçe kullanıyorum. Bu nedenlerden dolayı geri dönsem bile orada, o farklı insanlarla uzun süre yaşayabileceğimi düşünmüyorum. Her Suriyeli gibi memleketime dönmek istesem de, benim gibi bir insan artık oradaki hayata alışamaz. Ben ne kadar kendimi Türk gibi hissetsem de aslında Suriyeli olduğum için bazı sıkıntılar oluyor bazen. Mesela sadece Suriyeli olduğum için, çalıştığım işi bırakmak istediğimde son ayın maaşını vermiyorlar ya da hak ettiğin ücreti alamıyorsun. Çünkü zaten sigortan yok, hiçbir yere şikâyet edemezsin. Etsen, belki çalışma izninde, ikametindeki sıkıntılardan dolayı yine sen sorun yaşarsın. Ben de çalıştığım bazı yerlerde bu gibi sıkıntılar yaşadım.

Üç buçuk sene önce İstanbul’a ilk geldiğimde, Taksim’de yürürken bir dans kursu ilanı gördüm. İçeri girip sorduğumda “hemen bugün deneyebilirsin” dediler. Dansla olan hikayem böyle başladı. O zaman rehber olarak çalışıyordum. Gün içerisinde en az elli kişilik grupları gezdiriyordum ve haliyle o kadar insanla ilgilenmek zihnimi çok yoruyordu. Akşamları işten sonra dans etmek stresimi atmak için en güzel yoldu. Dans ederken hiçbir şey düşünmüyordum. Ne savaş ne gelecek kaygısı… Dans bana psikolojik da olarak iyi gelmişti. Artık sadece Suriye’deki durumları değil, kendimi de düşünüyordum. Bir süre hobi olarak dans ettim, sonra asistan olarak çalışmaya başladım. Şuan eğitmenlik yapıyorum. Salsa, Cha Cha, Bachata gibi Latin dansları dersi veriyorum. Beş aydır yeni bir partnerim var ve birlikte iyi bir dans uyumu yakaladık. Çok iyi teklifler alıyoruz. Daha önce ileride neler yapmayı planladığımı sorsanız, bir kafe açıp işletmeyi istediğimi söylerdim ama şimdi dansçı olarak hayatıma devam etmek istiyorum.

--

--