Beni burası şaşırtıyor ve hayranlıkla hoşuma gidiyor.

Ferdi Ferhat Özsoy
Neden Türkiye’deyim?
6 min readJan 2, 2018

--

Resmi Çeken: Ferdi Ferhat Özsoy

Ne olursa olsun, hatta konforunun dışına dahi çıkarak, tutkusunun peşinden gidebilen çok az kişi var. O da onlardan biriydi. — Ferdi Ferhat Özsoy

O’nun Hikayesi:

Her zaman toplumlara diğerlerinden daha farklı bakan biri oldum. Olayların sonuçlarını görebildiğiniz zaman çok etkileyici oluyor, ama ancak toplumu incelediğiniz zaman onları anlamlandırabiliyorsunuz. Toplumsal sonuçlara bayılıyorum. Bana göre edebiyat yazımı aslında tarih yapmak ve tarihi kelimelere dökmek. Yazar eserini oluştururken iki spesifik noktası bulunan bir hayal gücü dünyasına giriyor. Birincisi analitik olarak, yazarın dünyayı ve toplumu kendi perspektifinden, ikincisi de bir gözlemci şeklinde yazması. Yani bir edebiyat eserini okurken iki farklı süreçten geçiyorsunuz. İlk olarak, benim tutkuyla yaptığım gibi yazarın düşünce yapısını anlamanız gerekiyor. İkinci olarak da insanların topluma olan bakış açısını kavramanız gerekiyor, ki bu da aslında bir diğer tutkum.

Şam’ın kenar mahallelerinden Girud’da doğdum. Şam’dan yaklaşık 50 km uzaklıkta. Doğduğum yerde lise sona kadar yaşadım ve daha sonra İngiliz edebiyatı okumak üzere Şam’a taşındım. “Neden İngiliz edebiyatı?” diye sorabilirsiniz. Arap edebiyatı değil de İngiliz edebiyatını tercih etmemin sebebi aslında hayatımdaki tutkulardan birini tatmin etmekti. Arapça benim ana dilim ve İngilizce ile, iki dile birden sahibim. Böylelikle daha fazla kültüre açık olduğumu ve toplumları daha fazla anlayabildiğimi hissediyordum. Üniversiteden sonra kendimi karşılaştırmalı edebiyat alanında yüksek lisansa gitmeye hazırlıyordum.

Planım tarihsel olarak kadınların nasıl tanrı olarak görüldükleri bir düzenden eve hapsedildikleri bir düzene değişim gösterdiğini görmekti. Tarihte bazı kritik noktalarda seyrin baya değiştiğine inanıyorum. Kadınlar yüce varlıklar olarak algılanıyordu. Kahve fincanınızda geleceğinizi görmek istediğinizde bunu her zaman size kadınlar yapıyor. Kadınlar bir şekilde tanrının ve ya bilinmeyenin dili olarak kabul ediliyor. Kaç kere anneniz size hislerini aktarmış ve sonunda haklı çıkmıştır. Bu sebeple geleceği tahmin etmek istediğimizde genelde bu işin öznesi kadınlar oluyor. Karşılaştırmalı edebiyat bana şiirlerin, romanların ve tiyatro oyunlarının kadınları nasıl ele aldıklarını ve kadınlara yukarıdan bakan ataerkil devrimin Tevrat’ın inmesiyle geldiğini ve tarihin seyrini nasıl değiştirdiğini gösterecekti. O dönem kadınların toplumda ilk defa azınlık bir konumda yaşamaya başladığı dönemdi. Araştırmamı bu görüşüm çevresinde tasarladım.

Malesef iç savaş benim araştırmamım henüz başında olduğum bir dönemde başladı. Suriye halkıyla beraber sokaklarda yaşama hakkımızı savunmaktan başka çarem yoktu. Kendi seçimlerimizi kendimiz yapmak istiyorduk. Artık ne yüksek lisans için başvurulabilirdim, ne de Suriye’de kalabilirdim. Lübnan’a gittim. Eğitimim ile bir şekilde alakalı olduğu için gazeteci olarak çalışmaya başladım. Gazeteci olmakta birincil amacım ve motivasyonum, yapıcı bir şekilde karşılaştırma ve eleştiri yapabilmek, siyasilerimizin nerelerde Suriyelilerin geleceği için doğru ve ya yanlış hareket ettiğini görebilmekti. Suriye halkı üzerine çalışan bir haber platformunda yazdım. Kuşatma altındaki bölgelerin hikayelerini, aynı zamanda savaştan kaçıp sivil topluma karışan silahlı insanları haber yaptım. Daha sonra yönetici asistanı olarak 2013 yılında France24’e geçtim. Orada Sudan, Mısır, Ürdün, Lübnan ve Körfez dosyalarının, muhabirlerle koordine çalışarak raporların Paris’e gönderilmeden evvelki son taslağını düzenlemekten sorumluydum. 2014 yılında iki sebeple buraya gelmeye karar verdim. Birincisi, sevdiğim kız Türkiye’de yaşıyordu. Bir diğer sebep ise Beyrut’taki deneyimimin artık tamamlandığını hissediyordum. Orası neredeyse herkesi 6 ay içerisinde tanıyabileceğiniz, ama aynı zamanda bir analizci haline gelebileceğiniz küçük bir şehir. Taşınmadan önce zaten çok kez Lübnan’a gitmiştim. Biz benzer insanlarız. Bu yüzden yeni bir yer, yeni bir tarih keşfetmek istedim.

Bazı Araplar Türkiye’ye eski bir sömürgeci olarak bakıyor. Okullarda bize Osmanlı’nın bir sömürge imparatorluğu olduğu öğretildi. Nasıl imparatorluktan özgür bir devlete geçtiğini görmek için buraya gelmek istedim. Orta Doğu’da hür ve aynı zamanda bölgedeki en demokratik olabilmek için kararlı olan ülkeyi görmek istedim. Buradaki seçimlere baktığımda bu kadar şeffaf olmalarına hayranım. Bunu kendi ülkemde hiç görmedim. Türkiye’ye taşındığımda sadece “bir başkası” olacağımdan ve çok şey öğreneceğimden emindim. Avrupa’dan ve diğer tüm ülkelerden çok farklı burası. Avrupa’da yeni jenerasyon devrim ve değişim süreçlerinden geçmiyor ve demokratik bir çevrede büyüyor. Ancak Türkiye’de evrimin merkezinde yaşıyorsunuz. her ne kadar Lübnan’daki hayatım iyi gitse de Türkiye’deki bu durum öyle ilham verici ki kendimi taşınmaktan alıkoyamadım. 15 gün İstanbul’da kaldıktan sonra bir firmayla 3 aylık sözleşmem gereği Gaziantep’e taşındım. Orada 7 ay daha kalıp geri İstanbul’a geldim. Komiktir ki hep start-up işlerde çalıştım. Hiçlikten bir şey var edebilmeyi, onları başarmayı öğrendim. Bir çok internet sitesinde Suriye politikası üzerine, neler olduğunu aktarmak amacıyla değil, olayların iyi ve kötü yanlarını analiz etmek için yazılar yazdım.

Resmi Çeken: Ferdi Ferhat Özsoy

Burada memnunum. Bir seferinde eşime tarihin yazıldığı ve bundan gelecek için çok şey öğrenebileceğimiz bir yerde yaşadığımızı söyledim. Burada tarihin yaratıldığını görebiliyorsunuz. Bir şeyin taraftarı ve karşı görüşlü insanını, hatta hiç umursamayanını da günün sonunda aynı masada otururken görebiliyorsunuz. Bunu Arap dünyasında hiç görmedik. Oradaki zihniyete göre insanlar “benimle olanlar” ve “bana karşı gelenler” şeklinde ayrışıyor ve benimle sadece bana katılanlar oturabiliyor. Burada kalmamdaki temel faktör bu. Laik biriyle inançlı birini bir arada görüyorsunuz. Başörtülü bir kadının yanında başı açık kızı, ve ya tam tersi. Burası bana heyecan veriyor. Bazen sadece kameramı alıp sokaktaki insanların fotoğraflarını çekmek istiyorum. Evet çelişkiler var, ama, hayat devam ediyor. Suriye’nin bundan çok daha farklı olduğunu savunmuyorum. Daha küçük ölçekte, taşra dışında, bunu orada da bulabilirsiniz. Bunla çok ilgiliyim ve hayata bu şekilde bakmaya çalışıyorum. Neden bunun yaşandığına bakıyorum, düşünüyorum, analiz ediyorum. Daha az şiddet içeren farklı düşünce yapılarını ve siyasi yönelimleri görüyorsunuz. Bana göre Türkler Avrupalı değil Orta Doğulular. Gözlemlediğim bir diğer nokta da, insanların kimliklerini gizlemiyor olmaları. Örneğin Arap dünyasında birine eğer dinini sorarsanız, mutlaka biraz geri çekilir ve nasıl cevap vermesi gerektiğini düşünür. Burada ama içki içen bir Müslüman’ı gördüğünüzde kişisel tercih olarak algılanır ve İslam’ın geneline yorumlanmaz. İnsanlar birbirlerinin inançlarını yargılamıyor. Suriye’de bulunan alkol dükkanı sahiplerinin hepsi Hristiyan çünkü onların dini toplumsal olarak içki içilmesini yasaklamıyor. Eğer bunu bir Müslüman yaparsa, insanlar ona korkunç bir şekilde bakıyor. Bu olgu beni çok etkiledi. İnsanların bu şekilde yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Umarım bu Türkiye deneyimi bana Suriye’nin gelecek nesillerine bir şeyler yazmam için ilham verir.

Eşim, hayatımın kadını, benim Türkiye’ye gelmemin nedeni. O Suriye’deki iyi tanınan bir gazetecinin kızı. Yerel ilişkilerden sorumlu bir gazetenin yazı işi müdürüydü. Onunla Şam’da küçük bir partide tanıştık. Bir arkadaşımın arkadaşıydı. Elini ilk sıktığımda garip bir şeyler hissettim. Arkadaşıma bu kızın ciddi bir ilişkisi olmasına rağmen ileride ve hayatım boyunca benim karım olacağını söyledim. Arkadaşım bana bunun imkansız olduğunu söyledi. Başka bir etkinlikte tekrar karşılaştık ve devrimle ilgili bir konuda beraber çalıştık. Ondan sonra ikimiz de ayrı yollarda ilerledik. O Türkiye’de, ben Lübnan’da başkalarıyla nişanlandık. 1.5 yıl olmuştu ki hiç konuşmuyorduk. Bir konferans için İstanbul’a geldiğimde bir arkadaşım onun da burada olduğunu söyledi. Arkadaşıma kızı arayıp belki nişanlısının da bize katılıp katılmayacağını sordum. Açıkçası, onu görmek istemiyordum çünkü ben de nişanlıydım ve aramızda ahlaki bir taahhüt vardı. Görünce saklayamayacağım duygular vardı aramızda. Arkadaşlarıyla görüştüğümüzde benden nefret etti çünkü ona içim ne kadar kıpır kıpır olsa da duygularımı belli etmemek adına aldırış etmiyormuş gibi davrandım. Lübnan’a geri döndüm ve nişanlımla artık aramız bozulmaya başlamıştı ve ayrıldık. 6 ay sonra bir arkadaşım, aşık olduğum kızın da nişanlısından ayrıldığını söyledi ve ben şansımı denemeye karar verdim. Hayatlarımız hakkında konuşmaya başladık ve ilişkimiz ilerlediğinde İstanbul’a taşınmaya karar verdim. 1 yıl beraber olduktan sonra nişanlandık. 2014 yılının sonundan beri de evliyiz. Evin içerisinde olaylara benden daha farklı bir perspektiften bakan bir gazetecinin varlığı çok harika geliyor. Birbirimizi inandırmaya çalışmayıp fikirlerimizi paylaşıyoruz, tartışmanın şiddetlenmeye başladığını hissettiğimiz yerde de duruyoruz. Arkadaşlarımız açısından da, her zaman aynı kişilerle anlaşmıyoruz, ve aynı kişilerden hoşlanmıyoruz. İstemediği bazı arkadaşlarım var, diğer yönlü de aynı şekilde, ama yine de hep beraber oturabiliyoruz. Karım bir çok kuruluşta çalıştı ve şimdi burada yaşadığımız için düğünümüzü de Türk adetlerine göre yaptık.

İstanbul’da sanki zamanda yolculuk yapıyormuşum gibi hissediyorum. Medeniyetlerin karışımı hayranlık verici. Bir keresinde bir arkadaşıma, burası beni şaşırtmaya devam ettiği sürece burada kalmaya devam edeceğimi söyledim.

--

--

Onların bir hikayesi var | They have a story | Creator/Editor of www.nedenturkiyedeyim.com | www.whyaminturkey.com |Co-founder of @dogrulukpayicom | @ogddernegi